Aşık Mahzuni Şerif
Mahzuni Şerif’i tanımak için sadece eserlerine bakmak yeterlidir. Eserlerinde daha çok toplumsal konulara parmak basan Mahzuni, birçok türküsünde sadece Anadolu halkının isyan sesi değil, diğer milletlerin de sesi olmuştur. Kendini dünyanın jandarması olarak gören Amerika’nın, Vietnam’ı işgal etmek için başlattığı, 1955-75 arasında yirmi yıl süren ve her iki taraftan da yaklaşık dörtyüzbin kişinin hayatını kaybettiği kirli savaşa yazdığı türküsünde;
Amerika katil katil
Kanun yapar kendi teper
Amerika katil katil
diyebilecek ve Amerika’yı katillikle suçlayacak kadar cesurdur. Yine Deniz gezmiş ve arkadaşlarının idamına onay veren Dönemin başbakanı Nihat Erim’e yazdığı;
Erim erim eriyesin
Umudun suya dökülsün
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin
dizelerinde de aynı cesareti göstermiş ve bu olayı onaylamayan milyonların sesi olmuştur. Tabi bu cesaretin de bir bedeli vardı. Bu ve bunun gibi çok sayıda türküler yazan, toplumsal yaralara parmak basan Mahzuni her fırsatta uydurma bahanelerle cezaevine koyuluyordu. 12 Eylül döneminden sonra ise 1987 yılına kadar yasaklı olmuştu. O adeta dünyaya sol taraftan doğmuştu. Hayata da soldan bakıyordu. Adaletsizliğe ve çarpık düzene başkaldırmıştı. Bir türküsünde;
Sizde havyar bizde bulgur aşı var
Bunca emeğimiz talandır talan
Yıllar yılı gözümüzün yaşı var
biçimindeki dizelerde halkın yoksulluğuna ve sömürülmesine karşı adeta bir isyan bayrağı açmıştır. Yine;
Bırak beni konuşayım
Bir başım bir beynim vardır
Bırak beni konuşayım
Düşüneyim, danışayım
şiirinde de son derece masumane isteklerle sadece konuşalım, anlaşalım şeklinde bir mesaj vermektedir.
“Mevla’m gör diyerek iki göz vermiş” derken üstü kapalı bir şekilde isyan eden Mahzuni, “İnce ince bir kar yağar fukaranın düzüne” dizeleri ile yokluk ve çaresizliği anlatır. Yine; “Bir çift öküz yeter mi/ aha Memmed emmi” derken, köylünün perişanlığına ve çaresizliğine, “Ankara’da dayın yoktur/Mamudo kurban niye doğdun” derken ise adam kayırmacılığa ve kaderciliğe dikkat çeker. Kimi türküsünde dünyaya parsel parsel bölmüş, kimi türküsünde ise sevdiğine, “işte gidiyorum çeşmi siyahım” diye seslenmiştir. Türküleri, tüm ülkede yediden yetmişe herkes tarafından dilden dile dolaşmıştır.
Mahzuni’nin dünyasında yapmacık olan hiç bir şey yoktur. Onda her şey doğal akışı içerisinde olması gerektiği gibidir. Belki de bu yüzden, hemen her konser sonrası kapıda bekleyen polislerle karakola gidip ifade vermesine, hatta bazen doğrudan cezaevine atılmasına alışmış durumdaydı. Benim Ortaokul yıllarımda da birkaç yılda bir, memleketimiz olan Turhal’a konsere gelirdi, biz de ailecek giderdik. Ancak her konserden sonra mutlaka bir karakol ziyareti olurdu. Bu konuda hiçbir baskıya boyun eğmiyor, her yerde, her konserinde eğilip bükülmeden türkülerini söylüyordu.
O, “bir daha gele gel Samsun’dan/sarı saçlım mavi gözlüm” diyecek kadar Atatürk sevdalısı ve Cumhuriyet değerlerine bağlıydı. Bir başka türküsünde ise:
Haftan yoktur, ayın yoktur
Ankara'da dayın yoktur
Mamudo kurban niye doğdun?
biçiminde bir ironiyle, adam kayırmacılığa ve torpile dikkat çekiyor, karşı duruş gösteriyordu. Onun türküleri adeta kimliği durumundaydı, türkülerinde düzene, sisteme, oligarşiye eleştirileri ve yoksul halkın çaresizliğini dile getirdiği dizeler saymakla bitmez. Mahzuni halkın sorunlarını türkü yaparak onların dertlerini dile getiriyor, diğer bir deyişle halktan aldığı gücü artırarak halka geri veriyordu. O türküler sadece Mahzuni’nin değil; ezilen, sömürülen ve yoksul bırakılan halkın da kimliğini temsil ediyordu. Bu da onu halk nezdinde adeta bir kahraman haline getiriyordu. Bu konuda sayfalar dolusu yazsak onu anlatmaya yetmez.
(Alıntıdır. Necdet Kurt Hocama Teşekkürlerimle.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder