Translate

Yavuz Taner - O' nu tanımıyorsanız. müziği hiç okumamışsınız demektir.



Yavuz Taner


"O'nu tanımıyorsanız, müziği hiç okumamışsınız demektir."


 

Yavuz (Durmuş) Taner

13 Temmuz 1949, Gemerek/Sivas – 14 Şubat 1990, İstanbul
(Bestekâr, orkestra şefi, söz yazarı ve yorumcu)

Henüz çocuk yaşlardayken ailesiyle birlikte İstanbul’a göç eden Yavuz Taner, müzik eğitimi alabilmek için ortaokulu yarıda bırakır.

1964 yılında Aksaray Musiki Cemiyeti’ne girerek, Nida Tüfekçi, Adnan Araman ve Abdullah Nail Bayşu’dan Türk halk müziği dersleri alır.


1960–70’li yıllarda okuduğu 45’lik plaklar üzerinden bize yansıyan eserlerine baktığımızda, esas ilgi alanının Türk Halk Müziği olduğunu açıkça görebiliriz.

1980–90 yılları arasında Türk Halk Müziği Korosu’nda solist ve korist (koro solisti) olarak görev yapan Taner’in gönlünde yatan arabesk çalışmaları bu dönemde yavaş yavaş gün yüzüne çıkar.

Bağlama ve ud başta olmak üzere pek çok enstrümanı profesyonel düzeyde çalabilen Taner, kendine özgü yeni bir tarz geliştirir ve bu sayede Türkiye'nin “Abdulhalim Hafız”ı olarak anılmaya başlar.

Askerliğini Manisa’da yapan Taner’i en iyi tanıyan isimlerden biri olan babam İsmet Üngör’den dinlemek benim için her zaman bambaşka bir ayrıcalıktı. Özellikle “Gitme” adlı, çok uzun yıllar üzerinde çalıştığı ancak bir türlü tamamlayamadığı projesinin yıllar sonra gün yüzüne çıkması ise benim için unutulmaz bir anıydı. Bu konuyu ayrıca başka bir yazımda anlatmıştım; takip eden arkadaşlarım hatırlayacaktır.

Taner’in sesinde yankılanan melodik türkü yorumları, dinleyicisini adeta keşiflerle dolu bir ruhsal yolculuğa, hatta bir “göç”e taşımıştır.

Kısa ömründe bize miras bıraktığı 45’lik plakları aşağıda sizlerle paylaşıyorum:



  •  1966 Sabahtan uğradım dostun bağına & Olaydım Olaydım (Arya Plak 61)    


 


  •  1967 Sen bahar Çağındasın & Sazımın Telleri (Cem Plak 520)                     





  •  1967 Sen Gelsen Ne Olur & Kalbe Asla Değilmez (Arya 187)                        




  •  1971 Kara Vicdanlı & Belki Hayat Bizimdir (Saba Plak)                                 
                              (Henüz hiç dinleyemediğim bir 45 liğidir.)




  •  1977 Güzel Kızlar & Gemiciler Kalkalım (Kervan 145)                                  




 

İstanbul' un müzik sahnesiyle temas kurmaya başlar yenilikçi ve parlak müzik projelerinin kahramanı bir müzisyen olarak işbirliğine dayalı bir ilişki kurar.

Bağlamada kusursuzluğun yanında asıl başarısı bestelerinde saklıydı. Altyapılarda oluşturduğu kusursuz tınılar, birçok albümde öne çıkmayı başardı. İşte bu sebeple, arabesk tarihine damgasını vuran pek çok albümün yönetmenliğinde onun imzası bulunuyordu. 

Örnekleme yapacak olursak; İbrahim Tatlıses'in “Yalan (1982)”, “Gözlerim Yaşlı (1982)”, “Benim Hayatım (1984)”, “Allah Allah (1987)”, “Kara Zindan (1988)”, “İnsanlar (1989)” ; Yunus Bülbül'ün “Ah Şu Kadınlar (1983)”, “Sende Sevgi Yok (1984)”, “Doğum Günüm (1986)”, “Vay Halime (1987)”, Müslüm Gürses'in “Güldür Yüzümü (1985)”, “Sevda Yolu (1986)”, “Yıkıla Yıkıla (1986)”, “Gitme (1987)”, “Aldatılanlar (1988)” ; Muhittin Seçen'in “Şarkılar Senin İçin (1987)”, Hüseyin Altın'ın “Dört Duvar Arasında (1990)”, Gökhan Güney'in “Sana Can Dayanmaz (1988)” ; Kibariye'nin “Sevmenin Bedeli (1987)”, “Arabeskin Sultanı (1989)”, “En Büyük Kibariye (1990)” ; Kamuran Akkor'un “Kraliçe ve Müzik (1985)” ; Bülent Ersoy'un “Suskun Dünyam (1987).” 

Ayrıca söz yazarları Hamza Dekeli'nin “Ecel olsun”, Halit Çelikoğlu'nun “Haberimiz Yok”, Ali Tekintüre'nin “Gitme”, “Damla Damla”, “En Mutlu Günümde”, “Sevmek Yok”, “Ölesim Geldi”, “Aklı Yok”, “Unutursun Biliyorum”, “Topraktan Bedene”, “Allah Vergisi, “Yaşamanın Kuralı”, “Resim”, “Her Sabah”, “Tövbe Ettim”, “Köşe Kapmaca”, “Güldür Yüzümü”, “Maziden Biri”, “Unutamazsın”, “Canım Dediklerim”, “Gitti”, Yılmaz Tatlıses'in “Yanmış Bir Yürek”, “Gönlümde Bir İsyan” şarkılarının da bestelerini yaptı. 

Kısacası Yavuz Taner besteleri, farkını hissettirerek başta Müslüm Gürses, Bülent Ersoy, Yunus Bülbül, Hüseyin Altın, Kibariye, Muhittin Seçen, Bayram Şenpınar, Ayşe Mine gibi pek çok isim tarafından yorumladı. 

1987'de Türküola Müzik Yapım şirketinin bünyesinde ''Yaşamanın Kuralı'' adlı albümü çıkar. 


Başarılı müzik çalışmalarıyla; arabesk müziğinin gelişmesine en çok katkı sağlayan isimlerden biri olarak Yavuz Taner, özellikle, 1980'lerde fırtına gibi esti ve pek çok arabesk sanatçısının şöhret basamaklarını tırmanmasına öncülük etti. 

14 Şubat 1990'da bir kalp krizi sonucu vefat eden Taner, arabesk dünyasının en önemli kayıplarından biri oldu. 

Taner, doğuştan yetenekli olup fikirlerini ve duygusal ifadelerini doğru vurgulayan bir müzisyendi onun rehberliğinde, zaten güzel doğmuş şarkıları gölgede bırakmadan okuyan bir çok yorumcu sanatçılar bir dönemde onun sayesinde şöhretin zirvesine ulaştılar.

Yineliyorum DOYAMADIKLARIMIZDAN birisiydin Yavuz Amca...









Tanju Okan

 


Tanju Okan 

(27-08-1938 - 23-05-1996)


27 Ağustos 1938 tarihinde İzmir/Tire’de dünyaya geldi. Balıkesir Lisesi’ni bitirdi. Balıkesir Lisesi’nden mezun olduktan sonra İtalya’ya giderek şan eğitimi aldı. Lisedeyken ‘Kırmızı Değirmen (Red Mill)’ isimli bir grubu vardı. 1955’te Tango ve vals orkestrası olan Müfit Kiper Orkestrası kadrosundaydı. Orkestra elemanları Tanju Okan’dan başka Şevket Uğurluer, Erol Büyükburç, Kanat Gür, Ay-Feri, Vasfi Uçaroğlu ve Şerif Yüzbaşıoğlu idi.



Hey Müzik ve Ben





Hey Müzik ve Ben


Bu da Lise yıllarımdan HEY Müzik Dergisinin Genç Yazarları Köşesinden.. 
24 Ekim 1983 Sayı 51



Aşık Mahzuni Şerif



Aşık Mahzuni Şerif


Mahzuni Şerif’i tanımak için sadece eserlerine bakmak yeterlidir. Eserlerinde daha çok toplumsal konulara parmak basan Mahzuni, birçok türküsünde sadece Anadolu halkının isyan sesi değil, diğer milletlerin de sesi olmuştur. Kendini dünyanın jandarması olarak gören Amerika’nın, Vietnam’ı işgal etmek için başlattığı, 1955-75 arasında yirmi yıl süren ve her iki taraftan da yaklaşık dörtyüzbin kişinin hayatını kaybettiği kirli savaşa yazdığı türküsünde;

Bütün insanlık adına 
Amerika katil katil 
Kanun yapar kendi teper 
Amerika katil katil

diyebilecek ve Amerika’yı katillikle suçlayacak kadar cesurdur. Yine Deniz gezmiş ve arkadaşlarının idamına onay veren Dönemin başbakanı Nihat Erim’e yazdığı;

Grup Yabancılar - Ağıt



Grup Yabancılar - Agıt


Bir 45 Lik Plak dan bahsetmek istiyorum bir mirastan çok büyük bir mirastan... 
Grup Yabancılar - Ağıt

Uzandım parçayı defalarca dinledim kafamın içinde 45 lik döndü durdu anlam veremediğim konu ise, 1967 Altın Mikrofon Yarışmasını dinlediğim bu eser kazanmadıysa kim kazandı diye merak ettim. 

Türk Rock tarihinin en muhteşem eserlerinden biridir bu eser.
Orta Anadolu türküsünün modern bir şekilde yorumudur bu..
Şarkının depremde çocuğunu kaybeden bir babanın bakış açısından söylendiği rivayet ediliyor.

Şarkının adı 'Ağıt' tır.  Soyadı ise ; 'Hem okudum hem yazdım' dır
Okumak ve yazmak, yaşam deneyimi anlamında olup Dünya'da geçici bir zaman diliminde olduğumuzu anlatır. Değerli olanı bulmak için her yerde aramanın imkansızlığını anlatır. 
''Hem Okudum Dem de Yazdım'' bir Çorum türküsüdür. 

Kaçtık dağların başına.. BACIN ÖNDE BEN ARKADA...


Arkası yarın mı desem eskiden böyle hikayeler vardı.

Bir 45 lik türküsü hikayesi diyelim biz, sizde okurken çözezeceksiniz zaten..
‘Sevenleri sevdiğine versinler’ versinlerde eğlenelim çoşalım, mutluluklarını paylaşalım değilmi ? ama nerdeee… yaşadığımız bu coğrafyada bu işi hep zora koşmadılarmı yıllarca belkide hala devam ediyordur.
Konu aslında çok farklı, belki de müzik tarihimizin ilk Clik bait ’i olan bu eserde, ne ana – baba ne de dayı – emmi istemediler bu evliliği. Çalınan bütün kapılar yüzlerine kapandı sevenlerin.
Resmi olsun istediler muhtar mührü basmadı, imam dediler o da kıymadı nikahı, elleri ellerine kavuşmadı sevenlerin bir türlü o köyde.
İşin içine Jandarma girdi gece basıverdi köyü, düdüğün üstüne çaldı bir düdük, ay karanlıktı aşıklar gaz lambasını da söndürdüler. Mümkünü yok dedi oğlan başka yolu kalmadı. Kaçtılar dağlara doğru …
Unutmadan bir de bebe var bir yaşına yakın gelinin kucağında.
Devam ediyor hikaye;

Rita 'nın Diskografisine bir plak daha ekleyelim mi ?


Rita'nın Diskografisine bir plak daha

ekleyelim mi ?

4+1 olsun Plağın peşine düşelim..
Bildiğimiz kadarıyla Yıldız Plaktan çıkan bir adet 45 liği ile başlayan serüvenini, Sarıkaya Plaktan çıkan bir adet 45 lik ve aynı seri numarasıyla yayımlanan bir de 4 lü EP si takip etmişti.
Daha sonra Tunç Plaktan bir 45 lik yapan sanatçının Diskografisinin tamamlandığını biliyorduk veya be öyle biliyordum. Sarıkaya Plaktan süpriz bir Plağı daha karşıma çıkınca sizleride bilgilendirmek amaçlı bu yazımı yazdım.
Bahsetmiş olduğum bu Plakta 'Kadınlar Kül Yutmaz & Aşkını Belli Etme' adlı eserleri okumuş olduğunu görüyoruz. Malesef kayıt elimde yoktur.
Belge olarak sadece Fotoğraf sunabileceğim. Arkadaşımızın biri çıkar bu Plak bende var derse de çok mutlu oluruz öyle değil mi?
Kısa zamanda dinlemek umuduyla biraz da okumuş olduğum yazılardan alıntı ile Rita dan bahsedeceğim.

Kupa Dörtlüsü ile başlayan RİTA nın müzik hayatına da şöyle kısaca bir bakalım.

Eşref - Siz, hala “Eşref”i güçlü, kuvvetli, yürekli, yiğit ve yağız bir delikanlı olarak bilirsiniz, öyle değil mi? Hiç de değil…

 


Aman Eşref

Siz, hala “Eşref”i güçlü, kuvvetli, yürekli, yiğit ve yağız bir delikanlı olarak bilirsiniz, öyle değil mi? Hiç de değil…

     Bunu da nereden çıkardınız diyebilirsiniz…

     Şöyle:

     Hani meşhur bir Şanlıurfa türküsü var; Aman Eşref diğer adıyla da, Hayatları değirmi.

     Yavuz Tapucu bu türküyü Ahmet Yılmaztaş ve Bedirhan Kırmızı'dan derlemiş. Yücel Paşmakçı da notaya almış. Türküyü bir çok sanatçı kasedinde, albümünde, plağında okumuş.

     Şanlıurfa'da, “hayat” evin avlusu, bahçe, “değirmi” de yuvarlağa yakın, oval anlamına gelirmiş. Sakıplar (Sakıpzadeler)'da Şanlıurfa eşrafından olup, gururlu ve onurlu bir sülalenin lakabı. “Gelemi” sözcüğü de yine bu yörede, “gelemiyor” anlamında kullanılan bir sözcük.

     Hemen herkesin bildiği büyük bir keyifle dinlediği bu türkü bir ağıt. Hemen belirteyim; Eşref de delikanlı-erkek değil, yürekli ve onurlu bir kız. Yani Sakıpzadeler sülelesinin üç kızından biri.

Kasetçalar da ‘Gitme’ çalıyor



Kasetçalar da ‘Gitme’ çalıyor

tabiki Derviş yorumluyor, eser bitiyor Babam devam ediyor… O’ nun askerlik anılarından ve doyamadıklarımızdan devam ediyoruz. Sadık, Müslüm, Yavuz, Ali gibi..
Hepsine de rahmet olsun nur içinde uyusunlar.
‘GİTME’ müthiş bir kelime öyle değilmi Kemal diye soruyor.
Dinliyorum ve bir şey kaçırmamaya çalışıyorum,
O hep öyle dopdoludur yakalayınca bırakmam , güzel anektotlar paylaşıverir.

O arada yakaladım yine…
Asker ocağı bildiğiniz yazıhane işte, Odaya girdim selam sabah konuşuyorum kendi kendime, bir baktım Yavuz herzaman ki gibi.. ritim tutmuş mırıldanıyor parmakları ise ona eşlik ediyor diyor.  Yavuz, Baba sus diyerek işaret dilini kullanıverdi bana..
bitene kadar bende Yavuz’ un çikolatalarından atıştırıp onu dinledim, bir şeyler yerli yerine oturunca, ancak başladık sohbete, bir türlü sözlerini yazamadığını ifade ediyor 

Çukurovanın Prensi Sadık İçlises



Çukurovanın Prensi
Sadık İçlises

Sarı Sultan Adana'nın Karaisalı kazasının Çungurlu köyündendir. Sarı Sultan'a aynı köyden, köyün sığırlarını güden Kör Bayram aşık olur, fakat Sultan'ı Bayram'a vermezler. İki aşıkta anlaşarak kaçarlar.
Bayram'la Sultan'ın kaçtığı duyulduktan sonra Sultan'ın babası kaçan iki aşığı şikayet eder ve yakalatır. Yakalanan iki aşık mahkemeye çıkmak üzere nezarete atılır. Kız tarafı Sultan'a, Bayram'ın kendisini zorla kaçırdığını söylemesi için baskı yaparlar. Baskılara dayanamayan Sultan, mahkemede bu şekilde ifade verir. Bayram tutuklanarak hapishaneye gönderilir, Sultan ise serbest bırakılır. Tutuklanan Bayram, mahkemeden çıkıp hapishaneye giderken irticali olarak Sarı Sultan türküsünü yakar.
Bu Barakdağı bozlağını sanatçımız Sadık İçlises den dinliyoruz.
'İki Jandarma ile Bir Onbaşı' diğer adıyla SARI SULTAN, yine mükemmel sözler ve emsalsiz bir yorum,

diğer önemli konu ise Çirkin Kral Yılmaz Güney 'in 1959 yılında yapmış olduğu 'Tütün Zamanı' adlı filimin konusunun, Sarı Sultan türküsünü çok güzel anlatıyor olması her iki Sanatçımızıda Rahmetle Anıyoruz.





Müzigin Başkenti Adana



Müzigin Başkenti Adana - Saathane, Çarşı Hamamı - Görsev Plak ve Kolonyacı


Eskiden ne kadar plak ve kolonya alırdık , bayram yaklaşınca boş cam şişeler gider renk renk damacanlardan çeşitli kokulardan kolonyalar alırdık.
İşte o günlerin eski bir Adana delikanlısından anektotlar.
Baba be; Eskiden Büyük Saathanenin karşısında Görsev kardeşler plakçı vardı, Mahmut ve Abdullah Kardeşler sahipleriydi. Baba o zaman Sahibinin Sesi (köpek marka) , Odeon Marka Taş Plakları vardı. Ustam yav Abdullah Yüce'nin Bu Ne Sevgi Bu Ne Izdırap, Hafız Burhan'ın Heryer Karanlık, Cahit Seyhanlı'nın Veremli Kız, Hamiyet Yüceses'in Bakmıyor Çeşmi Siyah - Ada Sahillerinde Bekliyorum, Müzeyyen Senar'ın Keklik Dağlarda - Anar Ömrümce Giden Sevgilileri, Safiye Ayla' nın Yanık Ömer - Çile Bülbülüm Çile, Zeki Müren'in Bir Tatlı Tebessüm - Canımın Yoldaşı Ol - Manolyam, Münir Nürettin Selçuk'un Saçlarıma Ak Düştü - Sana Ad Bulamadım, Neşe Can'ın Belki Bir Sabah Geleceksin - Rüzgar Kırdı Dalımı, Nuri Sesigüzel'in Aynaya Baktım Saç Beyaz Olmuş - Karakaş Gözlerin Elmas - Ahmet Sezgin'in Deryada Bir Salım Yok, Müslüm Gürses'in Sevda Yüklü Kervanlar, Sadık İçlises'in Mor Keçeyi Boyamadım (Le Le Çoban) plaklarını hep buradan aldım. Plaklar çıkmadan sipariş verirdik , öyle her plağı bulup alamazdık.
Plakçı Abdullah dayım 'Dost sanma her zaman güleni, gülde güzel kokar sonra batar dikeni' derdi.
Aboo unutuyorum ya Ağam yav ; burada kolonyada satılırdı açayip güzel bir revidor kolonyası vardı üstüne kolonya görmedim valla, nerde o güzel günler baba şimdi ne plak ne plakçı nede eski adamlar kaldı. Ağam be başınızı ağrıttım hadi bize eyvallah emmim..
Bu yazı alıntıdır - Fotoğraf Değerli Ses ve Fotoğraf Sanatçısı Mesut Eray arşivindendir.



Hadi bana bir şarkı bir türkü söyle, biraz müzik ver!


Hadi bana bir şarkı bir türkü söyle, biraz müzik ver!

Manikürlü tırnakları, kaygan bıyıkları ve baygın bakışlarıyla Ümit’in şarkıları kulağına geliyorsa, muhtemelen okulun önünden geçen camı açık bir Hacı Murat’tan yankılanıyordur ama kaseti teybe koyan asla sen değilsindir.
Çünkü şarkıyı kendince mırıldanmaktan öteye geçemezsin.
Bak 'Nikahına beni çağır sevgilim' diyor sıkıyorsa gidebilirsin ama gitmek cesaret ister.
'Kim bu adam?' diye sorarlarsa diye, düşünüp vazgeçiyorsundur.
Kız liselerinin önünde zilin çalmasını bekleyenler , diğer yanda içeride eteklerinin belini yukarı kıvırmaya çalışanlar var.
Bir diğer yanda ise oyunun nasıl oynanması gerektiğini zaten biliyormuş gibi davranan kıdemli abiler var,
ama ne hikmetse her dönüş yolunda ayağı kırılmış o tahta masanın vefasına razı olacak tiplerdi bunlar diyelim.


Bayan Yok-Yok






     

Bayan Yok-Yok


Kul Ahmet'in Türküsü Yoh-Yoh ona ün sağladı. Bu türkü Antuan Şoriz'n Disco Plak şirketinden 45'lik plak olarak 1969'da çıktı. Plağın arka yüzünde Aşık Veysel'in Karatoprak'ı bulunuyordu.
1969'da Yunus Emre'den bestelediği Bana Seni Gerek Seni ile Ankara'da Hafif Batı Müziği Düzenleme Ödülünü aldı. Yine 1969 yılında Fransa'da Jacques Brel ile paylaştığı Dario Moreno Ödülü'nü aldı. Fransız televizyonuna çıktı. Monacca Prensesi Grace Kelly tarafından televizyon festivallerine davet edildi. Gilbert Becaud ve Josephine Baker ile konserler verdi. Romanya'da Brşov uluslararası müzik festivaline katıldı. Kritik Ödülü'nü aldı. 1970 yılında Türkiye'de yılın en iyi şarkıcısı seçildi. Aynı yıl Bulgaristan Uluslararası Altın Orfe Müzik Festivali'nde üçüncü oldu. Dışişleri tarafından gönderildiği Napoli'de bir dizi konser yaptı. Sabiha Keyn'nin dizayn ettiği Yok Yok kostümünü katıldığı festivallerde, televizyon programlarında giymeye başladı. Çok sükse yaptı. 1972'de Türk Cumhuriyetleri'ne ve Moskova'ya gitti, programlar yaptı. Tokyo'da, Seul'de Hong Kog'da verdi, televizyona çıktı. Aynı yıl Sofya televizyonu için program yaptı. 1973'te davet üzerine İsrail'e gitti. Kudüs Tiyatrosu'nda konser verdi. İngiltere, İtalya, Belçika ve Tunus'a gitti, konserler verdi. 1974'te Avusturalya'ya gitti. Sidney ve Melbourne'de konserler verdi. 1975'te İsrail'de düzenlenen Akdeniz Halk Şarkıcıları Festvali'ne katıldı, dördüncü oldu.

Bir türkü bir türk'ün hikayesi


 

Bir türkü'n hikayesi



Adına türküler yakılan o eski şehrin nedir ki suçu, “… ıssız kalasın…” diye bir ilenmeyle başlar. Bir şehir için dile getirilebilecek en büyük beddua ıssız kalmasını istemek olmaz mı? Belki bu yüzden terk edip gitti o şehri şenlendiren feraceli kadınlar, kırmızı fesli, kaytan bıyıklı kumral delikanlılar…
Bu türküyü söyleyenin ahı tuttu belki de , Saatli Selimpaşa Camii’nin cemaati dağıldı, bezirganlar Hamza Bey bedestenini boşalttı, Islahhane hamamının kurnalarından kaynar sular akmaz oldu, Alaca İmareti yıkılıp gitti, İkilüleli tekkesindeki zikir sesleri kesildi.
Bu türkünün ilenciyle asırlık çınarlar devrildi, suyu soğuk çeşmeler kurudu, cumbalı evlerin kafesli pencerelerindeki utangaç kızlar kayboldu. Baldıranlar sardı o güzel şehrin bahçelerini, bağlarını, bir asra yakındır ki yarsız kaldı, Türkçe’siz kaldı, Türk’süz kaldı…